22 Ekim 2010 Cuma

Gereği Düşünüldü...

Seninle varmayacak bu gemi limana. Görünen kara öyle uzaklarda ki... Bu gönül senin, al ne yaparsan yap demeyeceğim. İster sev, ister yoksay istersen bir mendil gibi arasıra okşa, sonra buruştur at, sonra yeniden okşa... Demeyeceğim. Demir al, git artık hayatımdan. Sana el sallamayacağım, varacağın yerde mutlaka karşılayanlar olacak. Onlar el sallayacak. Nasılsa her liman müsait demir almaya.

Sahte ısınmalar nicedir üşütüyor bedenimi. Nicedir bu yaralı gönül yaşlı bir çınar gibi göğüs geriyor fırtınalara. Bazen o da bana benziyor alaycı bir tebessümle hoş karşılarken herşeyi. Aldırma gönül, her defasında çok geç olduğunda haklı çıksan da. Ve sen geri dönmüyorsun gönlüm, geç kalınmış ayılmalarda. Bırak yine öğle vakti ayılsın ya da hep kalsın öyle gözleri kapalı, onursuzca! Onurunu kurtarmaya sevgili dayanmaz aşığın. Çaresizce çekip gitmeye zorunlu bir aşk bıraktıklarında, onlar için her yeni sevgili ancak bir sonrakine alıştırma olacak. Her "sonrakinde" onurunun bir parçasını bıraktığında ve bir gün bir parçada olsa bırakamayacak kadar onursuz kaldığında insan; kendine dahi acımaya gücü kalmayacak, çok yazık! Öyle ya; onurunu kurtarmaya sevgili dayanmaz aşığın.

Kapsül aşklar çağında yaşıyoruz dost! Her kapsül bir sevişlik. Hatta tek sevişmelik! At sen de bir kapsül, bak gör nasıl oluyor doyasıya, çıldırasıya aşk. Ama sakın aynaya bakma. Biliyorum, kendine dahi bakacak cesaretin olmayacak o vakit. Kapsül aralarında aynaya bakacak cesarete ihtiyacın olduğunda, sen o cesareti hangi limanda bıraktığını hatırlamayacaksın. Sonra ömrünün orta yerinde gerçekten sevmek isteyince, o gemiyi ilk terk eden fareler bile anlayacak ne kadar gülünç olduğunu. Her limanda biraz daha battığının farkına varmadıkça insan, batana kadar yeni adalar keşfetmek fareleri güldürecek anlaşılan.

Bir insan ömrünün ne kadarına aşk, ne kadarına insanlık, ne kadarına mücadele sığar? Ey insan! Son nefesini verirken eski bir karyolada ya da bir otoban çukurunda; ömrüne neler sığdırdığına şaşırmadan nasıl kapatabilirsin gözlerini? Seni sırtından vuranlar, aldatanlar, kandıranlar bir hiç olup giderken bu dünyadan; sen yaşarken olduğu gibi alaycı bir tebessüm ve mutlulukla bakacaksın insanlara son defa. Aşkların da onurlu olacak kavgan gibi! Ve sen o onurla gömüleceksin bu topraklara. Bir bayrak örtüldüğünde kan kızılı, tabutuna, senin için ağlayan bir sevgilin olacaksa eğer; yıllarını vermelisin ona. Senin için akan gözyaşlarının her birine bir ömürlük aşk sığdırmışsan bir de... Değmeyin o kızıllığın keyfine !

Genç ölenlere daha çok acırlar benim ülkemde. En çok gözyaşı yaşayacak çok şeyi olanlar için akar. Ömrünün baharında toprak olmak acıtır insanı. Bir de hiçbir şey yaşamadan ölenlere acımalı insan. Tek bir onurlu aşk yaşamadan, bir devrim marşı dahi söyleyemeden kavgada, biraz olsun dolduramadan ömrünü; seksen yaşında çekip gitmek ne kadar da acı!

Bugün yüreğimde yargıladım pek çoğunuzu ! Evet, belki de sen ! Bu satırları okuyan her kimsen. Yargılayıp, bir köpek gibi astığım binlerce namertlikten biri de belki de senin. Neden olmasın? Sakın çalışma kurtarmaya, o onursuzca sallanan zavallıları. Biliyorsun, söyletme bir daha: Onurunu kurtarmaya sevgili dayanmaz aşığın! Bir de onuruyla taşımalı yüreğinde insan, yıldızını kızıl bayrağın!